Umut Küçükarslan ile İLK Kişisel Sergisi "Tentoonstelling" Üzerine..
Röportaj: Melike Serin
Umut Küçükarslan ile ilk kişisel sergisi ‘Tentoonstelling’ hakkında Unite’da gerçekleştirdiğimiz söyleşinin özetini aşağıdan okuyabilirsiniz. Kendisiyle sergi ve sergiye hazırlanışının yanı sıra felsefeden gelen lisans geçmişi ve resim üretme pratiğiyle ilgili konuştuk.
Serginin bitmesine bir hafta kaldı nasıl hissediyorsun?
İyi hissediyorum, güzel bir sergiydi, heyecanlıydı benim için baya. Umarım siz de beğenmişsinizdir.
Nasıl hazırlandın bu sergiye?
Genel olarak zaten okulda çalışıyordum, portfolyom hazırdı. Küçük işleri bu sergi için hazırladım. Açılışa yaklaşık iki ay kala yapmaya başladım, onlardan bir seçkiyi buraya koydum. Normal çalışma düzenimi bozmadım bu süreçte, sadece sergiye hazırlanan onlar. Diğerleri daha eski.
Resme nasıl başladın? Çünkü bildiğim kadarıyla lisans eğitimini Belçika’da felsefe üzerine aldın.
Evet, felsefe mezunuyum ben orijinal olarak. Covid sırasında başladım resme, kafayı kırdım Türkiye’ye döndüm. Belçika`da kısa bir süreliğine fotoğraf eğitimi aldım bir kaç aylığına. O eğitimde desen dersimiz vardı, derste bire bir buçuk kağıtlara nü model çiziyorduk kömürle. Herkes çok kötüydü çünkü herkes fotoğraf öğrencisiydi. Ama ben yapmayı seviyordum, hoca da bizi teşvik ediyordu. O sıralarda Türkiye’ye dönecektim, dedim ben bunu Türkiye’ye dönünce hobi olarak devam ettireyim. Ondan sonra hayatım olmaya başladı. Sonrasında kursa yazıldım ondan sonra belirli bir süre denedikten sonra Hacettepe’ye başvurdum, şimdi orda yüksek lisans yapıyorum.
Tentoonstelling sergisinden, Unite Ortak Mekân, 2025
Hali hazırda resim yaparken neden akademiye girmek istedin?
Çünkü teknik bilgim çok azdı, kendim öğrenebildiğim kadarıyla öğrenmiştim. İnternetten olsun şurdan burdan olsun, Cahit hoca desen öğretti bana. Şöyle bir fikrim vardı, ben atölye ortamına girersem orada daha çok bilen daha uzun süredir bu işi yapan insanlarla ve oradaki öğretmenlerle beraber daha iyi bir şekilde öğrenebilecektim. Aslında girme amacım buydu, hatta ilk girdiğimde biraz belki biraz idealistik ama öğretim görevlisi olabilirim diye düşünüyordum ama kontenjanlar çok sıkıntılı. Benden önce çok insan var öğretim görevlisi olacak, o yüzden şimdi sadece mezun olmaya odaklandım.
Peki akademide aradığını buldun mu?
Hayır, çünkü yüksek lisansta çok büyük bir teknik öğretim yok. Çok yardımcı olan hocalarımız var, onlar bana çok şey kattı ama atölye ortamı düşündüğüm gibi yaratıcılığı arttıran, yaratıcılığa teşvik eden bir yer değil de daha çok gelip çalıştığım bir yermiş onu öğrenmiş oldum.
Daha kolektif bir şey mi arıyordun?
Hani bir yere girersin sen bir şey yaparsın o bir şey yapar insanlar birbirlerinden etkilenir ya. Benim olduğum atölye biraz tembel bir atölye, çok yapılan iş yok. Lisans atölyesi olduğu için (ben yüksek lisans atölyesinde çalışmıyorum orda yer olmadığından ötürü) çoğu insan benim izlenimimce mezun olayım vizelere bir şeyler hazırlayayım derdinde. Onun dışında çok atölyeye gelmeme gerek yok modundalar. O yüzden ben kullandım atölyeyi, benim kullanmam iyi oldu. Ama aradığım o etkileşim iletişim diyalog çok oluşmadı.
O zaman akademi senin üretecek yerini karşıladı.
Evet, okulun bedava olması çok büyük artı, üretecek yer verdi bana. Aynı şekilde güzel bir rutine oturmamı sağladı. Hani okula gitmezsen resim yapamıyorsun, öyle bir şeyim var. Ama bunun akademik bir çerçeve içerisinde olmasına gerek yokmuş aslında. Şu an sadece başladım diye devam eden bir şeye dönüştü.
Şu an felsefeyle aran nasıl?
Hobi olarak ilgileniyorum çok yüzeysel bir şekilde. İnsanların beklentisi var, hani yapılan işleri felsefi bir raya oturtmak istiyorlar, hakkında konuşmak istiyorlar. Bir şeyler söylenmek isteniyor ama ben daha çok yapma tarafındayım, söylenecek bir şey varsa da bu tartışmayı aslında benim yapmamam lazım. Başka insanlar felsefi bir zemine oturtacaklarsa oturtsunlar. O yüzden arkasına çok büyük temalar koyarak yaptığım işler değil bunlar. İlgimi çeken konular, ilgimi çeken imajlar var. Onlar üzerinden etkilendiğim sanatçılarla beraber bir şeyler üretiyorum.
Kimlerden etkileniyorsun?
Peter Doig çok severim, Nabileri çok severim, Guillard… Onun dışında Türk ressamlardan Nuri İyem’i çok severim, hatta en başta hedefim Nuri İyem gibi resimler yapmaktı ama sonra işte zamanla değişiyor ya.
Resim yaparken izleyiciye vermek istediğin net bir mesaj yok o zaman.
Hayır, seyirci umrumda değil resim yaparken. Ben güzel bir şey yapmak istiyorum, güzel olursa bitmiş oluyor, olmadığı yere kadar çalışıyorum ya da çöpe atıyorum gidiyor.
İzleyicilerin senin resimlerine bakıp büyük anlamlar çıkarması seni rahatsız eder mi?
Yok. Aslında burda iki görüş var ya, ben bir resim yaparken aklımda şu fikir var, mutluluğun resmini yapacağım diye başlamıyorum. Resim yapıyorum, resim yaparken onun içinde bir diyalog var, kendinle yaptığın şey arasında. Aralarda ya da resim bittiğinde bir anlam yükleyebiliyorum, benim çalışma şeklim böyle oluyor. O yüzden resme bakan insanların kendi anlamlarını yüklemesi bence çok normal çünkü sanatçının kendi verdiği bir anlam var, izleyenlerin kendi verdiği bir anlam var. Hangisi daha doğru ya da hangisi daha önemli dersen bence izleyicininki daha önemli. Benim referanslarım var, genelde bir resme referanslarla başlıyorum.
Tentoonstelling sergisinden, Unite Ortak Mekân, 2025
Bundan sonraki hedeflerin neler?
Mezun olduktan sonra çalışmaya devam etmek, daha çok çalışmak, daha çok sergi açmak, gidebilirsem bir şekilde İstanbul’a gitmek orda bir şeylere katılmak. Ben şeye inanıyorum, mesleğini seçtikten sonra onun hakkında çok fazla düşünmemen lazım ya da onu çok fazla eleştirmemen lazım. Sonuçta seçildi o meslek, artık yapmak zorundasın. Severek yaparsan daha da güzel. Buna da beni kimse zorlamadığı için, resim yap ressam ol falan diye, böyle bir lükse sahibim. Muhasebeci olsam derdim aman maaşımı alayım şöyle dursun. Ben severek yapıyorum, aynısını yapmaya devam edeceğim.
Resim yaparken resim alanı dışında nelerden besleniyorsun?
Sinema. Sinema beni çok etkiliyor.
Kimleri seviyorsun?
Çok fazla insan seviyorum. En fazla sevdiğim hala Kubrick, çocukken de hala da. Ben Hollywood filmlerini seviyorum. Hatta lise yıllarım boyunca hayalimdi keşke yönetmen olsaydım diye. Sonrasında felsefe okuma nedenim de buydu. Bir röportaj okumuştum, Coen kardeşlerin bir tanesi felsefe mezunu. Röportajda şey diyor, iyi filmler yapmak için felsefe okudum. Bende de bu şekildeydi ama sonra hedefler değişiyor, fikirler değişiyor. Çok fazla insanla beraber bir şey yapamayacağımı farkettim kendi yapımdan ötürü. Referanslarımda çoğu şey filmden, herhangi bir basılı medyadan, belgesellerden, televizyondan veya internetten geliyor. Eski fotoğrafları kullanmayı seviyorum. Yaptığım her resmin bir referansı var, asla hani aklıma bu geldi yapayım diye çalışmıyorum. Bir çıkış noktası olmak zorunda oluyor benim için.
Felsefe okumanın faydasını görüyor musun resim yaparken, resmini beslediğini düşünüyor musun?
Kesinlikle düşünüyorum, çünkü şu an okuyor olduğum için halen öğretmenlerin istekleri var. Felsefi ya da daha düşünsel bir raya oturtmak istiyorlar işleri ve okul arkadaşlarımın böyle bir geçmişi olmadığı için yapmak zorunda hissediyorlar kendilerini. Sanatçı olacaksak bunu yapacağız bu işin yolu bu, fikrine katılmıyorum. Katılmama lüksüne de sahibim felsefe okuduğum için çünkü biliyorum alakası yok. Felsefe önemli bir dal değil şu an, buraya gelmemizde çok fazla önemi var, bir sürü teknolojik şeyin çıkış noktası oldu. Ama şu an dünyayı ilerleten insanların dönüp baktığı bir dal değil. Yapay zeka bir örnek olabilir, çok fazla etik sorun var mesela bununla ilgili. Gidip de Stanford felsefe departmanının hocalarına sormadıklarına eminim, böyle mi yapalım şöyle mi yapalım diye. Çünkü felsefede düşünce var ama onu çok fazla kesin bir şekilde gerçekliğe bağlayan bir yanı kalmadı. Onun için başka bilim dalları üretildi. Resim de aynı şekilde olabilir, sanat tarihi açısından bakılabilir, psikolojik değerlendirmeler, felsefi değerlendirmeler yapılabilir ama bence bunu benim yapmama gerek yok. Felsefe okuduğum için de böyle katı bir düşünceye sahip olabiliyorum.
Belirli bir tarz oturtmak yakın hedeflerin arasında mı?
Tarzımı hala bulamadığıma eminim, farklı şeyler yapıp duruyorum. Tabii eninde sonunda bir yere varmak isterim. Çünkü her şey yapıldı ya, bütün temalar yapıldı, portreler, natürmortlar, savaş resimleri yapıldı. O yüzden bunlardan ayrışabilmek için ne var elimde; sadece form olarak ayrıştırabilirim, fırçanın, rengin farklılığı ortaya çıkabilir, bunu isterim kesinlikle. Ama bu bence organik bir süreç, zamanla değişen bir şey. Acelem ya da derdim yok bi şey bulmam lazım bir şey yapmam lazım diye. Kendiliğinden gelecek bi şey, eminim. Zaten olan da bir şey.
Şu an neler üzerine çalışıyorsun?
Şu an üçlü resimler yapmayı çok seviyorum. Bu da yaptığım ilki bu arada, hoşuma gitti. Bunların hem üç ayrı resim olarak da durabilmesini hem de bir araya gelince durabilmelerini istemiştim. Şu anda da başka bir triptik üzerine çalışıyorum.