
Çocukluk Yoruldu! Ya sonra?
Yasir Yurtoğlu’nun “Kendi Kendime Kalamıyorum” başlıklı sergisi sanatçının çocukluğu başta olmak üzere kişisel tarihine kazınmış izleri yansıttığı çalışmalar üzerinden bizi kendi çocukluk travmalarımızı gözden geçirmeye davet ediyor. Sanatçının kurgusallıktan uzak, samimi çalışmaları bir sağaltım aracı olarak ortaya çıkıyor.
Sanatçının en çarpıcı çalışmalarından “I am waiting for daddy to bu some jelly beans” (Babamın bana jelibon almasını bekliyorum) da, kuir kimliği dolayısıyla babası ile olan ilişkisinde yaşadığı ötekileştirilme ve psikolojik şiddete maruz kalma durumunu bir çocukluk anısını sembolize ederek dışa vuruyor. Ahşap plaka üzerine reçine bazlı iç cephe akrilik duvar boyası, kurşun kalem ve hamur kullanarak canlandırdığı ayak figüründe çürümeye yüz tutmuş olan uzuva dikkatleri çekerken bir yandan hastanede bakım verdiği babasının yaşadığı fiziksel süreci görselleştirirken bir yandan da bu karşılıksız sevgi ve şefkat halini çocukluğunda yaşadığı hayal kırıklığı duygusuyla pekiştiriyor. Fakat ne yazık ki, bu fiziksel çürüme kendi canından olana bile yöneltilen ayrımcılığın getirdiği çürümenin metaforu haline geliyor.
Sanatçının çocukluk günlerinin geçtiği Çubuk Barajı’nı kömür ve karakalemle imgelediği grotesk doğa görüntüleri, yaşatıldığı karanlık duyguları yansıtıyor. Ayrıca, sanatçının gerçekleştirdiği performansta kendine bir koza ördüğü, “saklandığı” müştemilat odasında bedenine uyguladığı beton, toprak gibi elementlerle öfkeyi kendine yönlendiriyor gibi gözükse de, bireysel bir arınma yaşadığı, kendi kimliğini acılardan arındarak yeniden inşa ettiği iddia edilebilir.
Bu noktada, kuir estetik kavramından beslenerek bir çıkış yolu önerelim! Judith Halberstam Kuir Çuvallamanın Sanatı’nda dayatılan heteroseksüelliğin kapitalizmde başarı ve yerine getirmeye dair bir mantıkla ilinti kurularak yüceltildiğini, eşcinselin ise uygun aşkı yaşamaktan aciz ve toplumsallık, ilişkisellik, aile, seks, arzu ve tüketim arasındaki münasip bağları kuramayan biri olarak belirlediğini vurgular. “Başarısızlığa, ilerlemenin yokluğuna ve karanlığın belli bir biçimine teslim olan bu muayyen etos bir negatiflik, queer estetik olarak adlandırılabilir.” Resimler aracılığıyla ortaya çıkan bu sözde negatifliği ve katarsisi hem bireysel hem de kolektif anlamda bir iyileşmeye dönüştürebiliriz! Yurtoğlu’nun dışavurumları, hem bu karanlık estetiğin gereklliliğini bize hatırlatırken hem de kolektif olarak kişisel katarsislerin ve yeniden inşaların yaratıcı ve iyileştirici süreçlere dönüşmesine yardımcı olabilir! Haydi başlayalım!