Bedenlerde Habitus, Beğeni ve “kusurlu” Olarak Öteki
Ayça Güneş
Bedenlerde Habitus ve Beğeni sosyal hayatın içinde yer alır. Bireyleri, bedenleri incelerken sadece öznel açıdan değil, içinde bulunduğu toplum bakımından da incelemek gerekir. Bireyler, çevre etkenleriyle birlikte sahip oldukları sermayelerce değerlendirilir.
Pierre Bourdieu, sosyolojik açıdan beğeni kavramının incelenmesini, sosyal psikanalize benzetmiştir. Bourdieu, bireylerin edindiği beğeniler bütününün, bir toplumun, bir sınıfın içinde bulunduğu dinamiklerden, yaşam koşullarından, kültürel sermayelerinden bağımsız bir şekilde incelenemeyeceğini söyler (Bourdieu, 2021, s.53). Beğeni yargısına değinmeden önce, Bourdieu’nun bedeni konumlandırdığı kavramları incelemek daha doğru olacaktır.
Bourdieu’nun Habitus kavramı ele alındığında, bireylerin alanlar içinde deneyimlediği eylemleri, bilinç dışı bir biçimde uyguladığı gözlemlenir. Bu bilinç dışı uygulamalar; etnisite, dil, toplumsal normlar, cinsiyet kavramları gibi kalıplaşmış bilgi sistemlerini içermektedir. Habitus, bireyin ya da toplumun, geçmişteki deneyimlerden günümüze taşıdığı, bir dizi kalıcı yatkınlıklar sistemidir ve kalıcı hale gelen eylemlerin toplumlardan edinilip öznel olarak bireyin uygulaması ve içselleştirmesiyle oluşmaktadır. Bourdieu, kişilerin bireysel eylemlerinin toplumsal yapı içerisinde şekillendiğini ve gerçekleşen eylemlerin, oluşan yapıların yansıması olduğunu ortaya koymaktadır (Akt., Çabar, 2022, s.12-13).
Habitus kavramındaki alanlar, bireylerin günlük hayatta konumladıkları yerleri kapsamaktadır. Örneğin; ev, okul, iş yeri bunlardan birkaçıdır. Her habitusun kendine has özellikleri vardır ve gündelik hayatta otomatik bir şekilde meydana gelen hareketlerin bütünüdür. Toplumsal farklılıkların ve eşitsizliğin temel sebebi de habitus kavramını tanımlamaktadır.
Bourdieu’ya göre, kişisel-öznel olan şeyler bir o kadar da toplumsaldır. Bireyin eylemleri sadece tekil olanın değil, kolektif olanın da yansımasıdır. Bu doğrultuda habitusa toplumsallaşmış, kolektif hale gelmiş bir öznellik de denilebilir. Eylemler bedenleşmiş olan, öznellikten uzaklaşmış bireylerin gözlenmesi ile ortaya çıkar. Bedenlerin ortaya koyduğu, birbirlerine aktardığı sistematik algılar ve beğeni sistemleridir (Tekin, 2015, s.89).
Habitus kavramıyla incelendiğinde beden, bulunduğu toplumların özelliklerini taşıdığı için bir bakıma kolektiflerin temsili halindedir. Bourdieu’ya göre beden, kavramsal olarak fiziksel sermayenin içinde yer almaktadır ve toplumların temsilini üç farklı biçimde taşır. Bunlar; bireyin sosyal konumu, habitusun biçimlenmesi, beğeninin gelişmesidir (Tekin, 2015, s.90).
Kişinin sosyal konumunun oluşmasında, bireylerin sahip oldukları sermayeler yer almaktadır. İnsanların doğuştan sahip olduğu habitus, benzer çevrelerde hayatı kolaylaştırırken, başka bir sosyal hayatta eşitsizliklerinin meydana gelmesine neden olabilmektedir. Sosyal sermaye öncelikli olarak kişilerin ikili iletişimlerinin gelişmesinde etkilidir. Sonraki aşamada ise ekonomik ve kültürel sermaye ile ilişkilidir (Akt., Çabar, 2022, s.21).
Kültürel sermaye, bireylerin içinde bulunduğu sosyal hayatta edindiği bilgileri deneyimlemesidir. Küçük yaşlardan itibaren, bedenin ait olduğu ailenin kültürel yapısı ya da alınan eğitimle beraberinde gelen diploma buna örnek gösterilebilir. Bourdieu’ya göre kültürel sermaye, içerisinde birçok kültürel edinimi içermektedir. Bunlar genel kültür, sözel beceri ve eğitim sistemidir (Akt. Çabar, 2022, s.18). Kültürel sermaye, sadece aile ve okul gibi kurumlardan elde edinilen pratiklerden değil aynı zamanda da sosyal hayatın içinden edinilen deneyimlerle de gelişmektedir. Kişilerin edindiği deneyimlerin uygulanmasında, yani beğenilerinin temelinde kültürel sermaye yer almaktadır (Kaplan, Yardımcıoğlu, 2020, s.31).
Pierre Bourdieu’nun alan kavramı ise habitusun, yani bireylerin eylemlerinin gözlendiği sahadır. Bu kavram doğrultusunda kişilerin sermayelerine göre farklı alanlar mevcuttur. Bourdieu alanların özelliklerinin, habitusun doğrultusunda şekillendiğini ve sadece bu şekilde tanımlanabileceğini belirtmiştir (Akt., Çabar, 2022, s.23). Kısaca alan, bireylerin sahip olduğu sermayeleri sosyal hayatta sergilediği yerdir.
1. Ayça Güneş. Alan Serisi. 2022-2023. (Bez üzerine yağlı boya, 84x150 cm).
Bourdieu’nun habitus, alan ve beğeni kavramı doğrultusunda incelediğim bedenim ise özne olan benin, davranışlarımın, beğenilerimin ve seçimlerimin inşa edildiği yer olarak tanımlanabilir (1). Alan adlı bu resimde, uzuvlarımı ve merkeze yerleştirdiğim göbek deliği ile bedenimin gözükmeyen diğer kısımları, izleyicinin varsayımlarıyla tamamlaması beklenmektedir. Dört parçadan oluşan tuvalde yer alan birey, çıplak gibi değerlendirilebilir çünkü resimde bedenin bazı parçaları yer almaz. Bu parçaları tamamlamak izleyiciye bırakılmıştır. Resmedilen beden belki de sanatçının otosansür uyguladığı bir durumu ifade etmektedir. Vücut adeta çarmıha gerilmiştir. Resimde yer alan figür, bir yandan kendini sunarken, bir yandan da kendini saklamış olabilir mi? Resimde Milo Venüs’ü gibi “ha düştü ha düşecek” denilen erotik nesne haline gelen örtü yok ama yine de sanatçı bununla bir erotizm yaratmaya çalışıyor olabilir mi? Bu, sanılanın aksine erotik bir beden olabilir mi? Gizlemek güzel olan mıdır? Byung Chul Han bize güzel ve erotik arasındaki bağdan şöyle bahseder:
Gizlemek, geciktirmek, oyalamak güzelin mekân-zamansal stratejisidir. Yarı gizlinin hesabı ayartıcı bir parıltı üretir. Güzel, görünmekten tereddüt eder. Oyalama, doğrudan temastan korur. Bu erotik için temel bir şeydir. Pornografide oyalama yoktur. Doğrudan meseleye girer (Han, 2018, s.30).
Bahsi geçen erotik güzellemelerde yer alan şişman kadın imgesi, kimlerin beğenisine hitap etmektedir? Şişman kadın güzelliği, sadece bir fantezi ürünü müdür? İzleyici, kıllı bir kadın vücudu ve çatlak bir deri ile karşılaştığında kendi neye karar verir? Tiksinir mi? Fantezi mi kurar? Uzaklaşır mı? Beğenir mi? Bu resim aracılığıyla ortaya çıkan bu sorular ile güzellik algısı, tersine çevrilebilir mi?
Bourdieu’nun tanımladığı beğeni, kişiler tarafından üretilen ve kolektif bir şekilde yaygınlaşan kültürel pratik, meşru olan veya olmayan hiyerarşi sistemlerine bağlı toplumsal ürünlerdir. Beğeniler dünyası, bireylerin sahip oldukları sermayeler ile birlikte gelişir. İnsanlar arasındaki sınıf ayrımı ne kadar fazlaysa beğeniler birbirinden bir o kadar uzaklaşır.
Gündelik hayattaki sıradan beğeniler, ideolojiler kadar geniş bir alanı kapsar. Dolayısıyla beğeninin, bireyler arasındaki sınıf farklılıkları ile birlikte şekillenmesi kaçınılmaz olmuştur. Beğeniler bir bakıma, bireyin seçimlerini de kapsamaktadır. Basitçe tüketmek için seçilen gıdalar, günlük kullanım eşyaları, mobilyalar buna örnek gösterilebilir. Bu beğeniler zihinlere otorite tarafından yaratılan dünya aracılığı ile işlenir ve sınıflar bedenlerde görünür olur. Böylece işlenen bedenler sınıfların nesnesi haline gelir (Tekin, 2015, s.91). “Zira beğeni, sahip olduğumuz her şeyin kişiler, şeyler, başkalarının gözünde ifade ettiğimiz her şeyin, kendi kendimizi sınıflandırmamızdaki ve başkalarının bizi sınıflandırmasındaki her şeyin temelidir” (Bourdieu, 2021, s.101-102).
Beğenilerin sahipleri (iktidarlar, insanlar), kendilerinin dışında kalan şeyler ile karşılaştıklarında zıtlıklar oluşmaya başlar. Zıtlık oluşturan o şey, normal dışı ya da negatif anlamlar yüklenen bir oluşum haline gelir. “Pozitif” tarafta kalanlar, kendilerini meşru beğeniye (çoğunlukla kabul gören beğeni) sahip olan kimseler olarak görür (Bourdieu, 2021, s.102-103).
“Her maddi miras, aynı zamanda kültürel bir mirastır” (Bourdieu, 2021, s.124). Aile, içerisinde bulundurduğu beğenileri, yeni yetişen eyleyicilere (bireylere) aktarır. Alınan beğeniler aşinalık ilişkisinden ortaya çıkar. Aşina olunan beğeniler mirastır. İyi, kötü, güzel, çirkin, normal ve anormal olan şeyler, bedenlerde işlenir. Bilinç dışı olarak dayatılan bu veriler, yeniden bedenler aracılığı ile açığa çıkar. Bedenler bu işlenen beğenileri kendi habituslarının en derinlerinde muhafaza eder (Bourdieu, 2021, s.125).
“Meşru beğeni” nin dışında kalan beğeniler, öteki olanlardır. Meşru olan beğeniler pozitif anlam taşırken, meşru olmayanlar negatif anlam yüklüdür. Bu yaklaşımla, normal olan ve normalin dışında kalan, kusurlu bedene ulaşılır. Normal olan şey/şeyler, kimilerine göre çoğunluğun kabul ettiği, göze çarpmayan ve toplumların genel yapısına uygunluk gösterenlerle tanımlanabilir. Bir bakıma normallik, ideal olan ile eşleştirilebilir. Bedenlerin normalliği de bu tanımlara eşlik eder. Akla ilk gelen deformasyona uğramayan, standart, eksiklik ya da fazlalığı olmayan bedenler normal olarak kabul edilir. Bu da bizleri kusursuz ve ideal olan beden kavramlarına götürmektedir (Tunçel, 2018, s.5-6)
Normal olan bedenler, aynı zamanda beden algılarımızı da yönlendirir. Kusursuz bedeni normal olan beden olarak kabul ettiğimizde, diğerleri oyunun dışında kalarak öteki ve kusurlu olur. Bu anormal olan durumlar; eksik ya da fazla uzuvlar, aşırı zayıf ya da kilolu bedenler, kadın ve erkeklere göre farklı şekillerde belirlenmiş olan güzellik standartlarının dışında kalanlar olarak örneklendirilebilir (Tunçel, 2018, s.7)
2. Ayça Güneş. Öğün IV. 2023. (kâğıt üzerine karakalem, 30x40cm)
Normal dışı kalanlar, toplumların habituslarına da ters düşer ve alanlarda onlara yer yoktur. Modern toplumların normal olanı yapılandırma sürecine baktığımızda şişman kadın, bedene yüklenen güzellik algılarının dışında kalacaktır. Öğün IV (2) adlı çalışmada; ince bel, narin parmaklar, pürüzsüz bir ten ile bütünleşen ve tanımlanan kadın bedeni imgesi yoktur. Bunun yerine izleyici, iri bir göbek ve çatlamış olan deriyi elleriyle sıkıştıran bir figürün yer aldığı bir sahneyle karşılaşmaktadır. Bu, öteki olduğunun bilincinde olan bir figürü gösteren bir sahnedir. Resimde ayrıntılı bir şekilde biçimlendirilmiş olan bedenin, kusurlu olma hali artık neredeyse kusursuza dönüşmüştür. Çalışmada plastik anlamda estetize edilen öteki, artık bakılmak istenilen, haz alınan bir nesne haline gelmesi amaçlanmıştır.
Erkek davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler. Erkekler kadınları seyrederler. Kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler. Bu durum yalnız erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkileri değil, kadınların kendileriyle ilişkilerinin de belirler. Kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır. Böylece kadın kendisini bir nesneye - özellikle görsel bir nesneye – seyirlik bir şeye dönüştürmüş olur (Berger, 2016, s.47).
Berger’in bahsettiği gibi erkek ve kadınların beden beğenileri açıklamalarına bakılarak aradaki farkları görebilmekteyiz. Bedeni sunmaktaki amaç; sağlık, maddi yeterlilik, özen yatırımı, bedenin görünümüne yeterli zaman ayırma gibi eylemleri, bireylerin vücutlarına işlediğinin kanıtını göstermektir (Bourdieu, 2021, s.261).
Güzelin karşısında duran çirkin, zarifin zıttı kaba gibi kalıplar otorite tarafından bedenlere yüklenir ve sunulan beden, öteki ve kusurlu konumunda kaldıysa, ona toplum tarafından negatif yaklaşımlar uygulanır. Çocukluk dönemlerinden beri anlatılan masallar bu yüklenen anlamlara bir karşılık verebilir. Örneğin, Külkedisi masalına baktığımızda masaldaki ana karakter Cinderella’dır. Gizlice gittiği balodan acil bir şekilde ayrılırken cam ayakkabısını geride bırakır. Prens etkilendiği kadını bulmak için ayakkabıyı alarak sahibini bulmaya çalışır. Tek tek gezerek kadınlara bu ayakkabıları denetir lakin hiçbirine uymaz. Son olarak Cinderella’nın yaşadığı eve gelir. Cinderella’nın kötü kız kardeşleri ve üvey annesi o kadar iri yarıdırlar ki ayakkabı onlara da olmaz. Sıra Cinderella’ya gelir. Prens, sonunda narin ve zarif ayaklara sahip olan, cam ayakkabının sahibini bulur. Sonsuza kadar mutlu yaşarlar. Masallarda kötü olan karakterlerin hep çirkin, iri yarı, kilolu ve özellikle kadın karakterler olduklarını görmekteyiz. Öte yandan başrolde olan ana karakterlerin minyon, narin, tüm erkeklerin ilgisini çeken ve hatta cam ayakkabının üzerinde durabilen zayıf kadınlardır.
Toplumlarda, dönem dönem değişkenlik gösteren beğeni, ilkel çağlardan günümüze kadar devam etmektedir. Nitekim bu beğenilerin, kadın bedeni üzerindeki keskin etkisi kaçınılmazdır. “Kültürel olarak bugün kabul gören belirli bir kadın tipi vardır. 1.68-1.70 cm arasında bir boya, uzun bacaklara, bronz tene ve dinç görünüme sahip olmalı, bir dirhem bile fazla eti bulunmamalıdır” (İnceoğlu ve Kar, 2010, s.81). Bu olgular bizi, bireylerin, öznellikleri ile sosyal hayatta var olmalarına, götürmektedir. “Toplum ve kişiler arası etkileşimler bedeni şekillendirir, bedensel alışkanlıkları, beden tekniklerini ve dolayısıyla da bedenin dış görünümünü değiştirir” (Akt., Kuruoğlu ve Özsel, 2018, s.21). Beğenilerimiz yani habitusumuzda biçimlenen seçimlerimiz, bedenlerimiz aracılığıyla bizleri açığa çıkarmaktadır. Şekillenen beden, ötekileştikçe ona şiddet söylemleri yüklenir. Bu negatif durumlarla karşılaşan bireyler, kabul gören diğer bedenler arasında kendilerine bir alan bulamayabilir.
3. Ayça Güneş. Ayı Yürüyüşü. 2020. (alçı üzerine akrilik boya, halı, 100x175x21cm).
Bireyler yer aldığı toplumlarda, çoğunlukta olan beğeni kalıpları üzerine bedenlerini şekillendirebilir. Bireyler farkında olmadan bu şekillendirmeleri özümseyebilirler. Bunun temel sebepleri; alana uyum sağlama, kabul ve onay görme isteğinden kaynaklanır. Bu süreçte, bedenlerin karşılaştıkları yeni kavramlar ortaya çıkar. Normal olan beden ve öteki beden. Öteki olan hali ile kabul görmeye çalışan beden, kendine ait bir yer bulmak ister. Kendisini kabul edenlerin olduğu bir yerde öteki olan beden, artık normaldir.
İdeal uzuv arayışları, kadın bedenin daima çekici olması gerektiğinden kaynaklanmaktadır. Kadınların, yaratılan vücut idealine ilgisini korumasının en önemli mekanizması, kadınların sürekli arzulanacak bir bedene sahip olmaları gerektiği fikrinin aşılanmasıdır. Bu uzuvların çekici olması için elbette uzun, narin ve ince olmaları yönünde genel bir yargı bulunmaktadır Şişman, kalın, kaba bir uzuv bu yargıların dışında kalabilir (4).
4. Ayça Güneş. Uzun Oturma. 2021. (alçı üzerine akrilik boya, köpük, minder, 79x57x25cm).
Bedenlerimizin görünümü, sosyal hayatın her alanında bizi etkilemektedir. Gelenek, norm, inanç gibi kavramlar zamanla toplumların beğenilerini belirleyen alışkanlıklarını oluştururlar. Beğeniler sonucu yapılan eylemler alışkanlığa dönüşebilir. Bireyler hiç karşı karşıya kalmadığı (ya da az rastladığı) şeylere yabancılaşabilirler. İtici ya da çekici bulma halleri değişkenlik gösterse de toplumlarda aidiyet bulmak için çoğunluğun fikri benimsenir.
Bourdieu, bedenlerin doğuştan, biyolojik olarak taşıdıkları varlıklarının, toplum ile etkileşime girdiğinde saf olmayan yapılara dönüştüğünü söylemektedir. Bireylerin edindiği tavırları, eylem ve davranışları beden, sembolik olarak taşımaktadır. Bunlara ek olarak bedenlere kozmetik müdahaleler, örneğin; makyaj, saç şekli, sakal, bıyık, giyim tarzı, bedenlerin bütünsel olarak fazla ya da eksik görünümü ile yeniden şekillenebilir. Dolayısıyla beden toplumsal bir ürün haline gelmektedir (Tekin, 2015, s.93).
Bireylerin sahip olduğu sermaye ve ait oldukları sınıflara göre biçimlenen bedenler, güzellik, giyim, sanat, müzik, spor gibi faaliyetleri kendi aşina oldukları şeyler doğrultusunda seçerler. Konu halk sınıfları olduğunda ise bu beğeni yalınlaşır. Halk sınıflarının sahip olduğu sermayelere göre yaptığı seçimler, mütevazı ve basit olarak adlandırılabilir. Basit ve mütevazı olanlar şeyler, hem nesnel hem de öznel olarak karşımıza çıkar. Bunun arkasında bizleri bu beğenilere mahkûm eden ekonomik ve toplumsal olarak dayatılan zorunluluklar yer alabilir. Ekonomik ve kültürel sermayeden yoksun sınıf (halk sınıfı) beğenileri kültür, kozmetik alışkanlıklar, giyim seçimlerindeki iddialı görünümlerin erkek bedenlere yasak kılarak sınırlandırır. Beden bakımı, bedenin “cinsel ahlakı” gibi kavramlar kadınlara dayatılmıştır. Bunun dışında biçimlenen bedenler, başka sınıflarca (burjuva) kabul görmek için yapıldığı kanısıyla dışlanmış ve öteki olmuştur (Bourdieu, 2021, s.445-455).
Halk sınıflarının normal olarak tanımladığı görünümü benimsemeyen bedenler, mütevazı ve basit olanın aksi yönünde şekillenmiştir. Özellikle zorunlu olan şekillenmenin dışında biçim bulan beden bir kadına ait ise dışlanma ve eleştiriler oldukça tehditkâr olabilir.
Kaynakça
Berger, John. (2016). Görme Biçimleri. (Y. Salman, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları
Bourdieu, Pierre. (2021). Ayrım: Beğeni Yargısının Toplumsal Eleştirisi. (D. Fırat, G. Berkkurt, Çev.). Ankara: Nika Yayınevi
Tekin, Ferhat. (2015). Pierre Bourdieu Sosyolojisinde Beden Ve Habitus: Bedenleşmiş Habitus. Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 13, s. 85-100.
Kuruoğlu, Huriye. (2018). Dünden Bugüne Beden Algı ve Politikaları. Huriye Kuruoğlu (Ed.), Kadriye Töre Özsel (Ed.). Medya ve Beden, s.1-19. Ankara: Detay Yayıncılık
Tunçel, Z. (2018). Bedensel Ötekileşme Üzerine Görsel Çözümlemeler. (Yüksek Lisans Tezi). Ulusal Tez Merkezi’nden edinilmiştir. (488677.)
Kaplan, M., Yardımcıoğlu, M. (2020). Alan Habitus ve Sermaye Kavramlarıyla Pierre Bourdieu. Habitus Toplumbilim Dergisi, 1, s. 23-38.
Çabar, S. (2022). Pierre Bourdieu’nün “Alan, Sermaye Ve Habitus” Kavramları Ekseninde Covid-19 Sürecinin Eğitimdeki Fırsat Eşitliğine Etkisi: Denizli İli Örneği (Yüksek Lisans Tezi). Ulusal Tez Merkezi’nden edinilmiştir. (760007.)
Byung, Chul Han. (2018). Güzeli Kurtarmak. (K. Filiz, Çev.). İstanbul: İnsan Yayınları
İnceoğlu, Y., Kar, A. (2010). Kadın ve Bedeni. İstanbul: Ayrıntı Yayınları