Atölye gezileri: STUDIO PINPRICK

Röportaj: E. Gülşah Akın

Studio Pinprick disiplinlerarası bir atölye olarak, sanatçı ve iç mimar olan Hayrettin Taşkaya ile sanat tarihçi ve nakış sanatçısı olan İsmail Dönmez tarafından 2021 yılında sanat ve tasarım atölyesi olarak Eskişehir’de kuruldu.

Birlikte üreten ikili, farklı alanlardaki pratiklerini sergileyerek, punch tekniği ve geleneksel teknikler ile üretim yaparak zanaat, el işçiliği ile geleneksel üretim modellerini yeniden ortaya çıkarmayı, işlenen konulardaki kavram ve imge bütünlüğünü ise güncel ve yaşanan dünyadan alarak ortak bir eser yaratma gayesi güdüyor.

Studio Pinprick’in ortaya çıkış hikayesini, sanat pratiklerini ve gelecek planlarını konuştuğumuz röportajda Eskişehir’den disiplinler arası bir üretim duosunu inceliyoruz.

Merhaba İsmail ve Hayrettin. Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Ben İsmail Dönmez. Sanat tarihçi ve sanatçıyım. 2021’den bu yana Hayrettin ile birlikte geleneksel yöntemlerden beslenen işler üretiyoruz. Beş yıldır Eskişehir’de yaşıyorum ve bu süreçte sanat üretimlerimi burada sürdürüyorum.                                                                                                

Ben Hayrettin Taşkaya. İç mimar ve sanatçıyım. Pinprick öncesinde sanatın farklı alanlarında çalıştım ve üretimler yaptım. İsmail ile uzun soluklu bir yolculuğun içindeyiz. Bugüne kadar edindiğimiz tüm bilgi ve birikimi Pinprick’te bir araya getiriyoruz. Bu, bizim için en heyecan verici yolculuk.

Studio Pinprick nasıl ortaya çıktı? Sanat üretimleriniz nasıl bir temelde birleşti ve bir sanatçı ikilisi olmaya karar verdiniz? İlhamlarınız neler?

Pandemi döneminde, evlere kapandığımız bir süreçte birlikte üretmeye başladık. İlk etapta ayrı ayrı işler üretirken zamanla süreç bizi ortak üretime yönlendirdi. Bir ihtiyaç doğrultusunda punch needle tekniğiyle tanıştık; önce yastıklar üretmeye başladık, ardından ölçeği büyüterek resimler yapmaya yöneldik. Çeşitli açık çağrılara başvurduk ve kazandık. Bu süreç hem bizi hem de üretimlerimizi geliştirdi ve bugünlere taşıdı. İkili olarak çalıştığımız için ilham kaynaklarımız haliyle çok çeşitli ve farklı yönlerden geliyor. Zıtların birliği, işlerimizde sıkça işlediğimiz bir tema çünkü bu, aslında doğrudan bizim varoluşumuzdan besleniyor.

Eskişehir merkezli bir duosunuz. Bu üretiminizi, ilhamlarınızı ya da sizleri herhangi bir şekilde etkiliyor mu? Etkiliyorsa ne şekilde etkiliyor bahsedebilir misiniz?

Eskişehir pandemi döneminde dönüştüğümüz bir mabed oldu bizim için. Lokasyon olarak çok işimize yarayan bir konumda. Bütün büyük şehirlere bir ilçe uzaklığında fakat kendine has bir şehir. Bizi ve üretimlerimizi inanılmaz güzel besliyor çünkü doğa ile barışık bir şehir. Ülke olarak doğadan müthiş bir hızla uzaklaşırken burada ağaçları kullanarak yol tarifi vermek çok büyük bir lüks gibi geliyor artık. Biz de bunun kıymetini bilerek yaşıyoruz. Çalışmalarımızda da bu kıymeti göstermek en nihai amacımız.

Studio Pinprick, Anonim masallardan mitolojik gerçeklere serisi, Akantüs Ormanı, Tuval üzeri punch iğne nakışı, 50 x 50 cm, 2025.

Duo olduktan üretim biçimlerinizde değiştiğini düşündüğünüz şeyler var mı?

Elbette var. İnsan ne kendini ne de yaptıklarını her zaman bütünüyle görebiliyor. Bizce bakan göz ile gören göz arasındaki fark, grup çalışmasında çok daha iyi anlaşılıyor. İkimiz de farklı alanlarda eğitim aldık ve yıllar içinde uzmanlaştık. Bu bilgileri karşılıklı paylaşarak üretimlerimizi sürekli geliştiriyoruz. Her zaman söylediğimiz bir şey var: Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Kim hangi konuda daha iyiyse, o alanı üstlenip parlatmalı. Çünkü günümüzde zaman çok değerli. Hem zamanın hem de güçlü yanlarımızın kıymetini bilmek, üretimlerimizin merkezinde yer alıyor.

Çalışmalarınız çoğunlukla punch tekniği ile ürettiğiniz eserlerden oluşuyor. Ancak pastel gibi farklı üretim şekilleri kullandığınız çalışmalarınız da var. İfade biçimlerinizi nasıl etkiliyor bu medyum değişiklikleri? Neye göre karar veriyorsunuz?

Ağırlıklı olarak tekstil temelli üretimler yapıyoruz, ancak yalnızca tek bir teknikle sınırlı kalmak istemiyoruz. Öncelikle kullanacağımız medyumun zanaat tarafının güçlü olmasına ve belli kültürel kodlar taşımasına özen gösteriyoruz. Örneğin, pasteli işlerimizde kullanırken kazıma tekniğiyle olan bağını özellikle ön plana çıkarıyoruz. Çünkü neredeyse herkesin geçmişte bir pastel kazıma anısı vardır. İzleyicinin işin içeriğiyle bağ kurarken aynı zamanda kullanılan teknikle de kişisel bir bağ kurmasını önemsiyoruz. Yeni teknikler keşfetmeye, yeni yollar denemeye ve bunları üretimlerimize katmaya devam ediyoruz. Yakında bu konuda güzel sürprizlerimiz olacak.

Studio Pinprick, Ben Yolumu Kaybettim, Tuval üzeri punch iğne nakışı, 140 × 100 cm, 2022.

Bildiğim kadarıyla bu yaz başında ilk solo serginizi açtınız. Biraz o süreçten bahsedelim mi? Nasıl ortaya çıktı bu fikir? Size kattığı şeyler oldu mu?

Evet, bu yıl “BALANCE” isimli ilk solo sergimizi İzmir Club Marvy’de gerçekleştirdik. Sevgili Döne Otyam’ın aracılığıyla bu sergi sürecine adım attık. Sergi, 2022 ile 2025 yılları arasında ürettiğimiz işlerden oluşan bir seçkiyi kapsıyordu. Biz, çalışmalarımızın sergileneceği mekânlarla bağ kurmayı önceliklendiren bir ikiliyiz. Bu anlamda Marvy’nin bulunduğu konum, galeri ve mekânın ruhu ile bütünleşerek bize çok şey kattı. Her yönüyle bizi kucaklayan, üretimlerimizi doğru bir şekilde yansıtan bir proje oldu.

Bundan sonraki süreçlerle ilgili neler söyleyebilirsiniz? Ufukta ne gibi yeni projeler var? 

Aslında yaklaşık iki yıldır, 2026’da Eskişehir’de gerçekleşecek solo sergimize hazırlanıyoruz. Bu sergi, Eskişehir ve bölgenin varlığı, mitleri, doğası ile kurduğumuz kutsal bağı temsil edecek. Aynı zamanda şimdiye kadar ulaştığımız en büyük ölçekteki işlerimizi izleyiciyle buluşturacağız. Bu süreç bizi gerçekten çok heyecanlandırıyor. Ayrıca bu sergiyle birlikte Pinprick, ilk beş yılını geride bırakmış olacak. Sıfırdan başladığımız bir projenin yıllar içinde bu noktaya gelmesi bizim için hem gurur verici hem de ilham verici bir yolculuk.

Sonraki
Sonraki

Sanatçılarının gözünden: toplanma Alanı