atölye gezileri - Nisan Talaz
Röportaj: Azra Yakar
Nisan Talaz’ın endüstriyel tasarım geçmişinden seramiğin dönüştürücü dünyasına uzanan yolculuğu, onun için hem kişisel bir ifade biçimi hem de doğa ile kurduğu derin bağın bir yansıması. Bedeni çağrıştıran soyut formlar, zamanın izlerini taşıyan yüzey dokuları ve doğanın renk paletinden beslenen tonlar, sanatçının üretimlerinin temel taşlarını oluşturuyor.
Bu söyleşide, Nisan’ın çamurla kurduğu güçlü bağın hikâyesini, form ve dokuya bakışını, üretim sürecinin akışkanlığını ve geleceğe dair açık ufkunu keşfe çıkıyoruz.
Hoş geldin Nisan. Biraz kendinden bahseder misin? Sanatla ilişkin nasıl başladı ve bugüne kadar nasıl evrildi?
Merhaba. 2015 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümü’nden mezun oldum. Mezuniyetimin ardından Eskişehir’de kalıp üretimi yapan atölyelerde, hem tasarım hem de üretim bölümlerinde aktif olarak çalıştım. Bu süreç yaklaşık beş yıl sürdü. Pandemi döneminde çalıştığım işten ayrılarak kendi üretim yolculuğuma başladım.
Atölye deneyimlerim sırasında birçok farklı malzeme ile çalışma fırsatı buldum. Ancak çamur, bana her zaman en yakın hissettiren malzeme oldu. Tasarım eğitimim ve tecrübem, bir noktada sanatla birleşti. Anlatmak istediklerimi, ellerimle şekillendirdiğim üç boyutlu formlar aracılığıyla ifade etmek ve onlara fiziksel olarak dokunmak, beni bu tutkulu yola yönlendirdi.
Ayrıca eşim, metal heykel sanatçısı Taylan Türkmen. Onun üretim süreci ve deneyimi bana hem ilham hem de yol gösterdi. Sanatımın bugüne kadarki evrimi, yoğun üretim pratiği ve süreklilikle şekillendi. Artık anlatmak istediklerimin daha akıcı ve anlaşılır olduğunu düşünüyorum. Bu gelişim süreci beni heyecanlandırıyor ve ileriye dönük işlerim için motivasyon kaynağı oluyor.
Seramiğe başlama hikâyeni merak ediyorum. İlk kez çamura dokunduğunda ne hissettin? Seni bu malzemeye bağlayan şey neydi?
İlk kez çamura dokunduğumda hissettiğim şey çok tanıdıktı; sanki uzun zamandır eksik olan bir parçayı bulmuş gibiydim. Malzemenin doğrudan ellerimle şekillendirilebilir olması, bedenle kurduğu ilişki, bana kendimi daha iyi ifade etme imkânı sundu. Tasarımdan gelen altyapım sayesinde biçim bilgim zaten vardı; ancak seramik, içsel dünyamı doğrudan ve filtresiz bir şekilde dışa aktarabildiğim bir alan oldu. Bu yüzden çamurla kurduğum bağ çok güçlü.
İşlerinde beden parçalarına benzeyen ama net olmayan formlar var. Bu tür biçimleri yaratırken zihninde belirli bir imge ya da hikâye oluyor mu? Yoksa çalışma süreci seni yönlendirip formu kendiliğinden mi doğuruyor?
Çalışmalarımda net bir figürden ziyade, bedensel hisleri ya da doğayla ilişkili izlenimleri yansıtan formlar oluşuyor. Başlangıçta aklımda bir his ya da görüntü oluyor; ancak süreç ilerledikçe form beni yönlendiriyor. Çamurla çalışmak, planlı bir çizimi takip etmekten çok, malzeme ile düşünmeyi gerektiriyor. Formlar, zihnimdeki soyut imgelerle çamurun kendi doğası arasında bir yerde şekilleniyor.
Yüzey dokusu işlerinde dikkat çekici unsurlardan biri. Pürüzler, boşluklar, çıkıntılar ya da kabartılar işlerinde odak noktamızda oluyor. Bu doku tercihlerin nasıl oluşuyor?
Doku, işlerimde başlı başına bir anlatım dili. Doğadaki aşınmalar, zamanın izleri, organik bozulmalar beni çok etkiliyor. Bu etkileri işlerime taşımaya çalışıyorum. Her pürüz, girinti ya da kabartı, bir hikâye anlatıyor gibi geliyor bana. Doku, formun ruhunu belirliyor; bazen ana fikri bile taşıyan öğe haline geliyor. Bu nedenle yüzey çalışmalarıma büyük özen gösteriyorum.
Renk seçimlerin de çok belirgin. Ya doğal toprak tonları ya da beklenmedik mavi detaylar görüyoruz. Renklerle ilgili kararı neye göre veriyorsun?
Doğada gördüğümüz tüm renkler ve dokular benim için bitmeyen bir ilham kaynağı. Toprağın, taşın, yaprağın, hatta zamanla aşınmış bir yüzeyin barındırdığı renk geçişleri, işlerime yön veren temel referanslar arasında. İç mimaride de sıkça tercih edilen bu doğal tonların ardında yatan sebep aslında doğaya yakın olma, ona ait hissetme arzusu. Benim için de bu tonlar, doğayla kurduğum bağın bir uzantısı.
Renk seçimlerimde, doğa ile olan ilişkimi güçlendirmeyi ve bu bağı izleyiciye hissettirmeyi amaçlıyorum. Herkesin kendi doğa algısı ve hafızası üzerinden kişisel bir hikâye kurabilmesini, esere bakarken kendine özgü bir bağ geliştirebilmesini önemsiyorum. Bu nedenle işlerimde doğayı çağrıştıran ama izleyiciye açık kapılar bırakan tonlar kullanmaya özen gösteriyorum.
Üretim sürecin nasıl işliyor? Eskizle mi başlıyorsun, yoksa doğrudan çamurla buluşmayı mı tercih ediyorsun?
Genellikle doğrudan çamurla çalışmayı tercih ediyorum. Bedenimle, elimle malzemeye temas ettiğim anda düşüncelerim netleşiyor. Eskiz yaparak planladığım işlerim de oluyor; ancak çoğunlukla süreç, doğrudan malzemenin rehberliğinde ilerliyor. Ellerin hafızası bazen zihnin planladığından daha güçlü bir şey söylüyor ve ben o sese güveniyorum.
İleride başka disiplinlerle çalışmak ya da mecralar arası üretim yapmak gibi planların var mı?
Heykel, kendimi en iyi ifade edebildiğim alan. Seramik ise bu ifadenin en doğal ve en güçlü aracı. Son dönemde, anlatımı daha da derinleştirmek ve işlerime farklı katmanlar eklemek adına metal parçalar da entegre etmeye başladım. Şimdilik bu yolculuk böyle ilerliyor.
Gelecekte neler olacağını kestirmek güç; çünkü hem malzeme hem de ben sürekli dönüşüyorum. Hayat gibi sanat da akışta. Yolda olmak, anda kalarak hissettiğim şekilde üretmek beni en çok besleyen şey. Bu nedenle kendimi tek bir formülle sınırlamadan, süreci olduğu gibi yaşamayı tercih ediyorum.
Son olarak, seni ve işlerini daha yakından takip etmek isteyenler, sana ve çalışmalarına nereden ulaşabilirler? Sosyal medya, web sitesi ya da katıldığın güncel projeler hakkında bilgi verir misin?
Üretimlerimi aktif olarak Instagram üzerinden paylaşıyorum. Beni @nisantalazceramics hesabımdan takip edebilirsiniz. Ağustos ayında Kaz Dağları’nda ilk kez düzenlenecek olan Doğaya Sanat Çalıştayı’na katılacağım; bu, benim için oldukça heyecan verici bir deneyim olacak. Onun dışında Eskişehir’deki atölyemde üretim sürecime devam ediyorum.